Sineklerin Tanrısı, üzerinde sinekler uçuşan ölü bir domuzun kafası. Daha doğrusu bu kitabın somut tarafı. Peki ya diğer tarafını, gerçeklerle dolu ama bir o kadar da soyut tarafını incelemeye kalkarsak? İşte o zaman ortaya öyle şeyler çıkıyor ki. Bunları size anlatmadan önce biraz yazarımızdan bahsedeceğim.
WILLIAM GOLDING:


Yazarımız Wİlliam, 1911 yılında Conwall'de doğmuştur. Oyuncu, öğretim görevlisi, denizci, müzisyen ve son olarak okul müdürü sıfatlarıyla çalışmıştır Burdan da Wİlliam'ın mesleklerini kitaba nasıl yansıttığını görüyoruz. Mesela denizciliği, kitap zaten başlı başına bir adada geçtiği için denizcilik kavramlarını vb. yazarımızın nasıl ustaca yazdığını gördük. Diğer meslekler için de aynı şekilde bu. Her neyse biz devam edelim. Yazarımız 1934'te 'Şiirler' adlı ilk kitabını yayımlamış ve 19400 yılında Kraliyet donanmasında görev almıştır. 1954'te o mükemmel romanı 'Sineklerin Tanrısı'nı yayımlamıştır.Bu romanın yakaladığı yazınsal ve ticari başarının ardından 1961 yılında öğretmenliği bırakmış ve kendini tamamen yazmaya adamıştır. Kule ve Çatal Dil de dahil olmak üzere toplam on iki roman yazmıştır. 1983 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülen Golding, 1993 yazında hayata gözlerini yummuştur.
Önceden nasıl okuyamamışım, fark edememişim bu kitabı? Şaşıyorum doğrusu! Öyle bir kitaptı ki, insanı oradan oraya sürükleyen, her sayfa her satır ilerledikçe öbür satırı merak ettiren. Kitabı okurken düşüncelerim, duygularım hiç sabit kalamadı. Mesela bir yerde Ralph'in tarafını tutarken bir yerde Jack'in tarafını tuttum. Bir yerde yaptıklarına anlam veremedim. Gülünç olsa bile bazı yerlerde yaptıkları zavallılıklara bile hak verdim. Ama şunda netim ki, son sayfalara geldikçe duyduğum dehşet kitap bitene kadar devam etti.
SİNEKLERİN TANRISI:

Kitabı okurken başta çoğu insan gibi ben de normal, çocukların okuduğu türden serüven kitabı zannetmiştim. Ama şaşırmamış da değildim, çünkü hangi sıradan bir serüven kitabı Nobel Edebiyat Ödülü alabilirdi ki? Bu yüzden okurken hiç merakım dinmedi. Her neyse, dediğim gibi başta klasik serüven kitabı zannetsem de ilerleyen sayfalarda işler inanılmaz değişti. Artık bırakın serüven
kitabını, sanki film izliyormuşum gibi okuyordum kitabı. Hele o son,dehşet dolu sayfalarını tırnaklarımı kemire kemire okudum diyebilirim.

Kitabı ilk okurken, bize çocukların böyle bir durumda bile nasıl anlaşabildiklerini anlatmaya çalıştığını sandım. Tıpkı kitapta da denildiği gibi "Hazine Adası gibi, Mercan Adası gibi" bir adaya düşen çocukların, birlikte olarak adadan kaçmaya çalışma hikayesi. Ama sonradan kitap öyle bir hal aldı ki! Hazine adası gibi dediğim kitap öyle bir kitap oldu ki, o Hazine Adası artık dünyayı temsil ediyordu. İlerleyen sayfalarda Jack ile Ralph canavara inanma konusunda uzlaşamadıkları için birbirlerine düşman kesildiler. Jack tek derdi avlanmak, can yakmak olan küçük yaşta bir canavara dönüştü. Ada adeta bir cehennem oldu.Ve adayı bu hale getiren çocukların ta kendisinden başkası değildi. Dediğim gibi dehşete düşmüştüm satırları okurken. Bu duyduğum dehşet, çocukların yaptıklarından dolayıydı, daha küçücük çocukların kanı bu denli arzu etmesinden dolayıydı. Belki o adada bir grup çocuk yerine, bir grup yetişkin insan olsaydı, bir nebze daha az şaşırabilirdim.İşte kitapta da bahsedildiği gibi Sineklerin Tanrısı, çocukların içindeki kötülüğün simgesiydi, daha doğrusu insanların içindeki kötülüğün simgesiydi. Hatta yazar belki de bu yüzden kahraman olarak çocukları seçmişti. Kötülüğün çocuklar içinde bile bu denli olabileceğini belirtmek için. Çocukların sandığı gibi ortada bir canavar yoktu, ortadaki tek canavar ta kendileriydi. Ki bunu küçük Simon önceden dile getirmişti. "Belki bir canavar vardır. Belki de o sadece biziz."
"Canavarın avlanıp öldürülebilecek bir şey olduğunu sanmak da nereden aklınıza geldi!" Canavar öldürülemezdi, avlanamazdı. Çünkü canavar çocukların, insanların içindeydi.
"Sen biliyordun değil mi? Sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun? Sizlere öyle yakın, öyle yakın, öyle yakınım ki!"
"...Onun için bir haltlar çevirmeye kalkma, beni zavallı yolunu şaşırmış çocuğum, yoksa seni yok ederiz. Jack, Roger, Maurice, Robert; Bill, Domuzcuk ve Ralph. Yok ederiz. Anladın mı?"
Bu cümleler Sineklerin Tanrısı'nın Simon'a söylediği sözlerdi. Ve ne tesadüftür ki, bu sözlerden birkaç saat sonra Simon, Sineklerin Tanrısı'nın dediği çocuklar tarafından öldürüldü. İşte bu cümlelerden de anladığımız gibi Sineklerin Tanrısı insanların içindeki kötülüğün simgesini yansıtır bizlere. Ve bunu yansıtırken de çocuklar üzerinden yapar bu işi.
Sineklerin Tanrısı sadece simgesel gerçekler içermez, bir yönden de ders verme, insanların bir şeylerin farkına varmasını sağlama gibi amaçlar güder.Sineklerin Tanrısı'nın konusuna somut olarak baktığımızda, daha küçük yaşlardaki çocukların koskoca birer insana daha doğrusu vahşi birer insana dönüşünün hikayesidir. Çocukların bu süreç içerisinde, bazı değerleri nasıl kazandığını ve aynı şekilde nasıl kaybettiğinin hikayesidir, somut olarak.

Şu resim, öyle güzel tasarlanmış ki dikkatlice incelediğimiz zaman olayın özeti direkt resmin içinde saklı resmen. Resimde Sineklerin Tanrısı dediğimiz domuz kafası ikiye ayrılmış. Bu ikiye ayrılma bize adanın Jack ve Ralph tarafından ikiye ayrılmasını işaret ediyor. Mavi renkli olan taraf Ralph'in tarafını yani iyiliği temsil ederken, kırmızı olan taraf Jack'in tarafını yani kötülüğü temsil eder.
(Kaynak: olagansupheliler.blogspot.com.tr)
Kendisine takılmış bu adı sevmeyen ama gerçek adını da bilmediğimiz, karakterimiz Domuzcuk. Karakterlerden bahsederken ne Jack'den ne de Ralph'ten başlamak istedim. Kitapta en başından beri en sevdiğim karakter olan Domuzcuk'tan başladım bende. Domuzcuk, aslında adada bulunan tüm çocuklardan çok daha zekiydi ve belki de adadakiler Domuzcuk'u dikkate alsaydılar, onun dediklerine biraz kulak assaydılar her şey daha farklı sonuçlanabilirdi. Ama onlar ne yaptılar?:
"Sen hep korkaksın yuh sana şişko!"
"Kimin ne umrunda senin ne düşündüğün?"
Domuzcuk'u hep yok saydılar. Toplantılarda bile Domuzcuk, toplantı üçgeninden bağımsız oturuyordu. Yani Domuzcuk, bu hikayedeki dışlanan karakterdi. Onu sadece gerektiği zamanlar yanlarına çağırıyorlardı. O zamanlar da ancak ateş yakmak için gözlüğüne ihtiyaç duyulan zamanlardı. Domuzcuk zekiydi, çevik düşünüyordu ama belki şivesinden dolayı, belki fiziksel özelliklerinden dolayı belki de astımından dolayı dikkate alınmıyordu, hatta alay ediliyordu. “Size söyleyeceğim şu: Küçük çocuklar gibi davranıyorsunuz topunuz.”Bu sözleri söyleyen de bir çocuktu. Domuzcuk onlara gerçekleri söylüyordu. Onlara yaptıkları yanlışları, yapması gerekenleri ve bazen de acı gerçekleri söylüyordu. Ve Jack başta olmak üzere, küstah bir şekilde Domuzcuk'un dedikleri dikkate alınmıyordu. Domuzcuk'un hep iyi yönlerini söyledik ama kötü yönleri de yok değil. Mesela Domuzcuk, adada çadır kurulmasına, yemek yapılmasına vb. pek yardım etmiyordu.
Bence bu hikayede Sineklerin Tanrısı nasıl insanların içindeki kötülüğün simgesiyse, Domuzcuk da toplumda her zaman gerçekleri söyleyen, zeki ama fiziksel özellikleri yüzünden dışlanan alt sınıfı temsil ediyordu.
Adadaki tüm çocukları bir deniz kabuğu sayesinde birleştiren ve adada -her ne kadar sonradan işler değişse de- oy birliğiyle lider seçilen karakterimiz Ralph. Ralph de tıpkı diğerleri gibi Domuzcuk ile alay ediyor ve onu dışlıyordu ama o da sonradan Domuzcuk'un zekasının farkına vardı. "Domuzcuk düşünebiliyordu. O şişko kafası adım adım ilerleyebiliyordu. O gülünç bedeninde bir beyin vardı." Ralph'in disipline etme özelliği sayesinde çocuklar adada toplandıklarında adaya kurallar koyuldu. Ralph daha küçük yaşında koskoca bir yük almıştı üzerine.
"Burada büyükler yok. Kendi kendimize bakmak zorundayız." Ralph'in sözleriydi bunlar. Bir süre sonra 'büyükler' dediği insanlar kadar sorumluluk almıştı üzerine. "Dahası da var. Kimi zaman benim de umurumda değil. Ya ben de ötekiler gibi olursam...Ya ben de umursamazsam. O zaman ne oluruz biz?" Bu cümleden de anladığımız gibi...
Ralph her şeyin bilincindeydi ve sorumluluklarının da. Ralph diğer çocuklar tarafından seviliyor, saygı duyuluyordu ta ki diğer çocuklar birer vahşiye dönüşüp Ralph'e zarar vermek isteyecek hale gelene kadar. Ralph ile Jack'in arası ilk zamanlar ne kadar da güzeldi. Belki birlikte hareket edip, Domuzcuk'un da düşüncelerini dikkate alsaydılar her şey farklı olacaktı. "İkimiz birleşince ağır olmaz." Bu cümle Jack ile Ralph arasında geçmişti.Ve sonradan bu iki çocuk birbirine düşman olmuştu. Hermeyse biz kaldığımız yerden devam edelim. Ralph, bir defasında Jack ile birlikte domuz avlamıştı ve bunu gelip gurula diğerlerine anlatmıştı. "Nasıl sapladım mızrağı ama nasıl kıvranıyordu". Ralph da Jack kadar olmasa da onda da vahşileşme olmamış değildi. Ralph aslında ilk zamanlar Domuzcuk'u her ne kadar dikkate almadığını düşünse de, daha doğrusu kendini buna inandırsa da sonradan o da fark etmişti. Domuzcuk'un dediği her şey, her tavsiye aslında aklında yer
ediyordu. Bence Ralph, adada Domuzcuk'tan sonra en mantıklı kararları alabilen, iyi bir karakterdi ve sürekli adadaki düzeni korumak için uğraştı.
Jack avcılığı sorumluluğu olarak görüyordu;dumandan, barınaktan her şeyden önce karınlarını doyurmayı düşünüyordu. Başta bir domuz öldürmek isteyip öldürememişti. İşte asıl Jack bu Jack'ti. Canlı bir şeye zarar veremezdi. Ama adada kaldıkça işler fazlasıyla değişti. Küçük yaşında adeta bir katil gibi, vahşi bir hayvan gibi dehşet verici bir zarar verme isteği oluşmuştu artık. Ralph ile kabilelerini ayırdıktan sonra daha da vahşileşmiş ve artık Ralph'i bile öldürmek istemişti. İlk zamanlar arkadaşı olan insandan korkar hale gelmişti Ralph. Ki, ben bile kitabı okurken tiksinti mi diyeyim, korku mu diyelim ne diyelim bilemedim ama o hissi başka hiçbir kitapta tadamamıştım bunu çok iyi bilirim. Son olarak, bence adanın bu hale gelmesinin en büyük nedeni Jack ve Jack, Roger'dan sonra en acımasız, en kötü karakter.
Küçük Simon Bu hikayedeki en masum, en iyi karakterimiz ve benim Domuzcuk'tan sonraki en sevdiğim karakter. Simon diğer çocuklarla pek konuşmazdı, ama yapılması gereken bir iş varsa yardım ederdi. Hatta bu tür işlere meraklıydı da.
Simon, aslında bir canavar olmadığını, varsa da o canavarın kendileri olduğunu önceden söylemişti aslında. Şu cümlelerle: "Belki, bir canavar vardır. Belki de o sadece biziz." Ve gerçekten öyle de oldu. Evet, ortada bir canavar vardı ve o canavar kendileriydi. Onların birbirini öldürmesine neden olan herhangi bir canavar mıydı? Değildi. Ta kendileriydi, içlerindeki kötülüktü tek canavar. Ve Simon bu canavarla konuşmuştu. Canavar, Sineklerin Tanrısı'nın kılığındaydı ve ona şu sözleri söylemişti: "Sen biliyordun değil mi? Sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun? Sizlere öyle yakın, öyle yakın, öyle yakınım ki!" İşte belki de bu yüzden Simon'ı seçmişti, onunla konuşmuştu. Küçük Simon, Sineklerin Tanırısı ile konuştuktan sonra koşarak arkadaşlarının yanına gelmişti, onlara ölü bir paraşütçüyü canavar sandıklarını söyleyecekti. Ralph ve Domuzcuk'un da içinde bulunduğu ateşin etrafındaki çocukların anına gelmişti ve çocuklar onu canavar zannederek vahşi bir şekilde öldürmüşlerdi. İnanın şu satırları yazarken bile yüz ifadem garip. Hangi akıla sığar? Daha küçücük çocuklar nasıl yapabilirler bunu? Size o sahnenin kesidini de atayım, izlerseniz -eğer kitabı daha okumadıysanız- şu yazdıklarımı abartmadığımı anlarsınız heralde. Son olarak, bence Simon bu hikayede insanların içindeki iyiliği, masumiyeti temsil ediyordu ama insanların içindeki kötülük daha yoğundu bundandır belki Simon'un acı çığlıklar içinde ölüşü.
Geldik, hikayemizdeki en acımasız, en kötü karakterlerinden birine. Roger hakkında öyle pek fazla anlatabileceğim bir şey yok aslında. Ama şuna değinmek istiyorum. Roger, bu adadaki en acımasız karakterimiz dedim. Ama ben bunu derken aklımda küçük yaşta bir çocuk değil de, yetişkin bir insan camlandı aklımda. Çünkü, bir çocuk en fazla ne kadar acımasız olabilir ki?
Roger, kitapta pek fazla adı geçmeyen bir karakter, adının geçtiği yerlerde de hep şiddet, hep öldürme, hep zarar verme isteği. Ve Roger'ın adının geçtiği en kötü sahneyse, koca bir kayayı fırlatarak Domuzcuk'u öldürdüğü sahne, kuşkusuz. Buraya o sahnenin de bırakayım ve son olarak, bence bu hikayede nasıl Simon iyiliğin simgesiyse aynı şekilde Roger de acımasızlığın, kötülüğün simgesi.
Adada balıca görevleri,tek kurtuluş çareleri olan ateşi söndürmemek için uğraşan ikiz karakterlerimiz Sam ve Eric. Sam ile Eric adada iki insan değil de, sadece tek bir kişiymiş gibi çağırılıyordu.


"Canavarın avlanıp öldürülebilecek bir şey olduğunu sanmak da nereden aklınıza geldi!" Canavar öldürülemezdi, avlanamazdı. Çünkü canavar çocukların, insanların içindeydi.
"Sen biliyordun değil mi? Sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun? Sizlere öyle yakın, öyle yakın, öyle yakınım ki!"
"...Onun için bir haltlar çevirmeye kalkma, beni zavallı yolunu şaşırmış çocuğum, yoksa seni yok ederiz. Jack, Roger, Maurice, Robert; Bill, Domuzcuk ve Ralph. Yok ederiz. Anladın mı?"
Bu cümleler Sineklerin Tanrısı'nın Simon'a söylediği sözlerdi. Ve ne tesadüftür ki, bu sözlerden birkaç saat sonra Simon, Sineklerin Tanrısı'nın dediği çocuklar tarafından öldürüldü. İşte bu cümlelerden de anladığımız gibi Sineklerin Tanrısı insanların içindeki kötülüğün simgesini yansıtır bizlere. Ve bunu yansıtırken de çocuklar üzerinden yapar bu işi.


Şu resim, öyle güzel tasarlanmış ki dikkatlice incelediğimiz zaman olayın özeti direkt resmin içinde saklı resmen. Resimde Sineklerin Tanrısı dediğimiz domuz kafası ikiye ayrılmış. Bu ikiye ayrılma bize adanın Jack ve Ralph tarafından ikiye ayrılmasını işaret ediyor. Mavi renkli olan taraf Ralph'in tarafını yani iyiliği temsil ederken, kırmızı olan taraf Jack'in tarafını yani kötülüğü temsil eder.
(Kaynak: olagansupheliler.blogspot.com.tr)
KARAKTER ANALİZİ:
- DOMUZCUK:

"Sen hep korkaksın yuh sana şişko!"
"Kimin ne umrunda senin ne düşündüğün?"
Domuzcuk'u hep yok saydılar. Toplantılarda bile Domuzcuk, toplantı üçgeninden bağımsız oturuyordu. Yani Domuzcuk, bu hikayedeki dışlanan karakterdi. Onu sadece gerektiği zamanlar yanlarına çağırıyorlardı. O zamanlar da ancak ateş yakmak için gözlüğüne ihtiyaç duyulan zamanlardı. Domuzcuk zekiydi, çevik düşünüyordu ama belki şivesinden dolayı, belki fiziksel özelliklerinden dolayı belki de astımından dolayı dikkate alınmıyordu, hatta alay ediliyordu. “Size söyleyeceğim şu: Küçük çocuklar gibi davranıyorsunuz topunuz.”Bu sözleri söyleyen de bir çocuktu. Domuzcuk onlara gerçekleri söylüyordu. Onlara yaptıkları yanlışları, yapması gerekenleri ve bazen de acı gerçekleri söylüyordu. Ve Jack başta olmak üzere, küstah bir şekilde Domuzcuk'un dedikleri dikkate alınmıyordu. Domuzcuk'un hep iyi yönlerini söyledik ama kötü yönleri de yok değil. Mesela Domuzcuk, adada çadır kurulmasına, yemek yapılmasına vb. pek yardım etmiyordu.
Bence bu hikayede Sineklerin Tanrısı nasıl insanların içindeki kötülüğün simgesiyse, Domuzcuk da toplumda her zaman gerçekleri söyleyen, zeki ama fiziksel özellikleri yüzünden dışlanan alt sınıfı temsil ediyordu.
- RALPH:

"Burada büyükler yok. Kendi kendimize bakmak zorundayız." Ralph'in sözleriydi bunlar. Bir süre sonra 'büyükler' dediği insanlar kadar sorumluluk almıştı üzerine. "Dahası da var. Kimi zaman benim de umurumda değil. Ya ben de ötekiler gibi olursam...Ya ben de umursamazsam. O zaman ne oluruz biz?" Bu cümleden de anladığımız gibi...
Ralph her şeyin bilincindeydi ve sorumluluklarının da. Ralph diğer çocuklar tarafından seviliyor, saygı duyuluyordu ta ki diğer çocuklar birer vahşiye dönüşüp Ralph'e zarar vermek isteyecek hale gelene kadar. Ralph ile Jack'in arası ilk zamanlar ne kadar da güzeldi. Belki birlikte hareket edip, Domuzcuk'un da düşüncelerini dikkate alsaydılar her şey farklı olacaktı. "İkimiz birleşince ağır olmaz." Bu cümle Jack ile Ralph arasında geçmişti.Ve sonradan bu iki çocuk birbirine düşman olmuştu. Hermeyse biz kaldığımız yerden devam edelim. Ralph, bir defasında Jack ile birlikte domuz avlamıştı ve bunu gelip gurula diğerlerine anlatmıştı. "Nasıl sapladım mızrağı ama nasıl kıvranıyordu". Ralph da Jack kadar olmasa da onda da vahşileşme olmamış değildi. Ralph aslında ilk zamanlar Domuzcuk'u her ne kadar dikkate almadığını düşünse de, daha doğrusu kendini buna inandırsa da sonradan o da fark etmişti. Domuzcuk'un dediği her şey, her tavsiye aslında aklında yer
ediyordu. Bence Ralph, adada Domuzcuk'tan sonra en mantıklı kararları alabilen, iyi bir karakterdi ve sürekli adadaki düzeni korumak için uğraştı.
- JACK:

- SİMON:

Simon, aslında bir canavar olmadığını, varsa da o canavarın kendileri olduğunu önceden söylemişti aslında. Şu cümlelerle: "Belki, bir canavar vardır. Belki de o sadece biziz." Ve gerçekten öyle de oldu. Evet, ortada bir canavar vardı ve o canavar kendileriydi. Onların birbirini öldürmesine neden olan herhangi bir canavar mıydı? Değildi. Ta kendileriydi, içlerindeki kötülüktü tek canavar. Ve Simon bu canavarla konuşmuştu. Canavar, Sineklerin Tanrısı'nın kılığındaydı ve ona şu sözleri söylemişti: "Sen biliyordun değil mi? Sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun? Sizlere öyle yakın, öyle yakın, öyle yakınım ki!" İşte belki de bu yüzden Simon'ı seçmişti, onunla konuşmuştu. Küçük Simon, Sineklerin Tanırısı ile konuştuktan sonra koşarak arkadaşlarının yanına gelmişti, onlara ölü bir paraşütçüyü canavar sandıklarını söyleyecekti. Ralph ve Domuzcuk'un da içinde bulunduğu ateşin etrafındaki çocukların anına gelmişti ve çocuklar onu canavar zannederek vahşi bir şekilde öldürmüşlerdi. İnanın şu satırları yazarken bile yüz ifadem garip. Hangi akıla sığar? Daha küçücük çocuklar nasıl yapabilirler bunu? Size o sahnenin kesidini de atayım, izlerseniz -eğer kitabı daha okumadıysanız- şu yazdıklarımı abartmadığımı anlarsınız heralde. Son olarak, bence Simon bu hikayede insanların içindeki iyiliği, masumiyeti temsil ediyordu ama insanların içindeki kötülük daha yoğundu bundandır belki Simon'un acı çığlıklar içinde ölüşü.
- ROGER:

Roger, kitapta pek fazla adı geçmeyen bir karakter, adının geçtiği yerlerde de hep şiddet, hep öldürme, hep zarar verme isteği. Ve Roger'ın adının geçtiği en kötü sahneyse, koca bir kayayı fırlatarak Domuzcuk'u öldürdüğü sahne, kuşkusuz. Buraya o sahnenin de bırakayım ve son olarak, bence bu hikayede nasıl Simon iyiliğin simgesiyse aynı şekilde Roger de acımasızlığın, kötülüğün simgesi.
Adada balıca görevleri,tek kurtuluş çareleri olan ateşi söndürmemek için uğraşan ikiz karakterlerimiz Sam ve Eric. Sam ile Eric adada iki insan değil de, sadece tek bir kişiymiş gibi çağırılıyordu.
Ada Jack ve Ralph tarafı şeklinde ikiye ayrıldığı zaman ikizler Ralph'in tarafındaydı. Ama sonradan Jack'in kabilesinin onları esir almasıyla, Jack'in kabilesine geçmek zorunda kaldılar.
Kitapta adı biraz daha fazla geçen karakterlerimiz bu karakterler. Diğer karakterlerimiz ise:
- MAURİCE
- ROBERT
- HENRY
- KÜÇÜKLER
AFİŞ TASARIMLARI:
SİNEKLERİN TANRISI KİTABI HAKKINDA :
Sineklerin Tanrısı, Nobel Edebiyat Ödüllü İngiliz romancı ve şair William Golding'in 1954 yılında yazdığı alegorik romanıdır. Özgün adıLord of the Flies olan roman Türkiye'de özgün adının tam çevirisi olan Sineklerin Tanrısı'nın yanı sıra bazı yayın evleri tarafından İşte Bizim Dünya adıyla da yayımlanmıştı.
Romanın İngilizce versiyonu 1970'li yıllarda Türkiye'de yabancı dille eğitim yapan devlet okullarında (Maarif Bakanlığı Kolejleri) İngilizce derslerinde okutulmuştur.Kitap II. Dünya Savaşı'nın ardından yazarın kendi yakın geleceğinde, yani gerçek olmayan bir nükleer savaş sırasında geçer. Mercan Adası'na karşılık olarak; Mercan Adası'ndaki gibi çocukların ve gençlerin iyilik potansiyellerinden bahsetmek yerine, kökenlerimizde olan vahşiliğe dönüşü göstermektedir. William Golding, II. Dünya Savaşı'nda gördüğü had safhadaki vahşetin etkisiyle bu kitabı, başlıca insanın doğası ve içinden gelen kötülüğü sorgulamak üzerine yazmıştır.Başlarda kitap İngiliz halkı tarafından tepki görse de (çocukları kötü gösterdiği için) aynı günlerde 2 sokak çocuğunun masum bir çocuğu sebepsiz yere döverek öldürdüğü için bir anda ilgi odağı olmuştur.
Alegori: Bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi.
(Bilgiler https://tr.wikipedia.org/wiki/Sineklerin_Tanr%C4%B1s%C4%B1 sitesinden alınmıştır.)
Çok teşekkür ederim gerçekten çok özenmişsiniz. Benim için de çok büyük bir fayda sağladı. Tebrik ederim :)
YanıtlaSilFaydalı olmuş olmasına gerçekten çok sevindim. Çok teşekkür ederim :)
SilÇok güzel olmuş 🥰
YanıtlaSil